Размер шрифта
-
+

Турецкий язык. Перевод прозы на примере романа «Kürk Mantolu Madonna». Практикум с заданиями (В2–С1). Часть 1 (глава 1) - стр. 3


13. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.


14. Benim de Raif efendiyi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir.


15. Bir bankadaki küçük memuriyetimden çıkarıldıktan sonra -neden çıkarıldığımı hâlâ bilemiyorum, bana sadece tasarruf için dediler, fakat haftasına yerime adam aldılar- Ankara’da uzun müddet iş aradım.


16. Beş on kuruş param, yaz aylarını sürünmeden geçirmemi temin etti, fakat yaklaşan kış, arkadaş odalarında, sedir üzerinde yatmanın sonu gelmesini icap ettiriyordu.


17. Bir hafta sonra bitecek olan lokanta karnesini yenileyecek kadar bile param kalmamıştı.


18.1. Sonu çıkmayacağını bile bile girdiğim birçok kabul imtihanlarının hakikaten sonu çıkmayınca nedense gene üzülüyor;


18.2. arkadaşlardan habersiz olarak, tezgâhtarlık için müracaat ettiğim mağazalardan ret cevabı alınca yeis içinde gece yarılarına kadar dolaşıyordum.


19. Birkaç tanıdık tarafından ara sıra davet edildiğim içki sofralarında dahi vaziyetimin ümitsizliğini unutamıyordum.


20. İşin garibi, sıkıntımın arttığı ve ihtiyaçlarımın beni bugünden yarma çıkarması bile imkânsız hale geldiği nispette, benim de çekingenliğim, mahcupluğum artıyordu.


21.1. Evvelce bana iş bulmaları için müracaat ettiğim ve hiç de fena muamele görmediğim bazı tanıdıklara sokakta rastladığım zaman başımı önüme eğip hızla geçiyordum;


21.2. evvelce bana yemek yedirmelerini serbestçe rica ettiğim ve sıkılmadan ödünç para aldığım arkadaşlarıma karşı bile değişmiştim.


22. «Vaziyetin nasıl?» diye sordukları zaman, acemi bir gülümseme ile: «Fena değil… Tek tük muvakkat işler buluyorum!» diye cevap veriyor ve hemen kaçıyordum.


23. İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu.


24. Bir gün, akşamüstü, istasyonla Sergievi arasındaki tenha yolda ağır ağır yürüyor, Ankara’nın harikulade sonbaharını doya doya içime çekerek ruhumda nikbin bir hava yaratmak istiyordum.


25. Halkevinin camlarından aksederek beyaz mermer binayı kan rengi deliklere boğan güneş, akasya ağaçlarının ve çam fidanlarının üzerinde yükselen ve buğu mudur, toz mudur, ne olduğu belli olmayan duman, herhangi bir inşaattan dönen ve parça parça elbiselerinin içinde sessiz ve biraz kam bur yürüyen ameleler, üstünde yer yer otomobil lastiği izleri uzanan asfalt…


26. Bunların hepsi mevcudiyetlerinden memnun görünüyorlardı.


27. Her şey, her şeyi olduğu gibi kabul etmekteydi.


28. Şu halde bana da yapacak başka bir şey kalmıyordu.


29. Tam bu sırada yanımdan hızla bir otomobil geçti.


30. Başımı çevirip baktığım zaman camın arkasındaki çehreyi tanıdığımı zannettim.


31. Nitekim araba beş on adım gittikten sonra durdu, kapısı açıldı; mektep arkadaşlarımdan Hamdi, başını uzatmış, beni çağırıyordu.

Sokuldum.


32. «Nereye gidiyorsun?» diye sordu. «Hiç, geziniyorum!» «Gel, bize gidelim!»


33. Cevabımı beklemeden bana yanında yer açtı.


34. Yolda anlattığına göre, çalıştığı şirketin bazı fabrikalarını dolaşmaktan geliyordu:


35. «Geleceğimi eve telgrafla bildirmiştim, herhalde hazırlık yapmışlardır.


36. Yoksa seni davet etmeye cesaret edemezdim!» dedi.

Güldüm.


37. Sık sık görüştüğüm Hamdi’yi, bankadan ayrıldığımdan beri görmemiştim.

Страница 3